Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç`ın açıklaması:
Avrupa`da sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda ortak bir yükseköğretim alanı yaratmaya yönelik geliştirilen Bologna Süreci çerçevesinde YÖK`ün üniversiteleri yeniden yapılandırma çabaları son dönemde hız kazanmıştır. Bu sürecin bir ayağı olarak şimdi de, yükseköğretime dair YÖK`ün ve TÜSİAD`ın daha önce hazırlamış olduğu raporlarda ifadesini bulan kamu üniversitelerinin mütevelli heyetleri aracılığıyla yönetilmesi gündeme getirilmektedir. Bu uygulamaya geçişin ilk adımı olarak YÖK, “Danışma Kurulları Yönetmelik Taslağı” hazırlayarak üniversitelere göndermiş ve bundan sonra üniversitelerde danışma kurullarının oluşturulmasını istemiştir. Üstelik bu uygulama, üniversitede tek adam yönetimine son verecek, üniversite-toplum ilişkileri bağlamında farklı toplum kesimlerinin üniversite yönetimine katılmasını sağlayacak bir girişim olarak sunulmaya çalışılmaktadır.
Oysa YÖK`ün üniversite-toplum ilişkisine verdiği anlam, üniversite-sanayi/endüstri işbirliği adına üniversitenin sermayenin emrine sokulmasıdır. Nitekim Danışma Kurulları Yönetmelik taslağına bakıldığında oluşturulacak yapıda sanayi ve ticaret odası başkanları gibi sermaye kesiminden temsilciler yer alırken, üniversite bileşenlerinin temsilcisi olan örgütlere ya da sendikalara yer verilmediği görülmektedir. Üniversitelerin yönetiminde üniversite dışı tüm sermaye bileşenleri söz sahibi yapılmakta, ama her nedense asli bileşenler olan öğrencilere, öğretim üyelerine ve üniversitelerde çalışan diğer eğitim ve bilim emekçilerine temsil olanakları verilmediği görülmektedir. Diğer taraftan, üniversite-sanayi işbirliği bağlamında AR-GE faaliyetlerinin mühendislik ve teknoloji alanlarında yoğunlaşması sebebiyle, mühendis ve mimar odaları temsilcilerine de danışma kurullarında yer verilmektedir. Ancak bunun, üniversite-sanayi işbirliği adına bir zorunluluğun sonucu olduğu kadar, TMMOB`a bağlı meslek odalarından gelebilecek itirazları önlemek amacıyla yapıldığını gözlerden uzak tutmamak gerekir. Dolayısıyla katılım adı altında yapılmak istenen, sermayenin AR-GE faaliyetlerini de üniversitelere ve devlete yükleyerek bir alanda daha kendisine devlet desteğinin yaratılmasıdır. Burada söz konusu olan, üniversitenin asli bileşenleri olan öğretim üyelerine, bilim emekçisi tüm kesimlere, öğrencilere ve onların örgütlü temsil güçleri olarak sendikalara dayatılmasıdır.
Öte yandan üniversitenin yetkili organları devreden çıkarılarak üniversite ile ilgili önemli kararları alabilme yetkisinin üniversite dışından olan kimselerin/kesimlerin yer aldığı danışma kuruluna verilmiş olması ve bunun rektörün yetkilerinin azaltılması olarak gösterilmesi demokratik meşruiyet açısından sorgulanması gereken bir bakış açısıdır. Gerçekten demokratik bir üniversite; öğretim elamanı, idari-teknik personel, işçi, öğrenci, öğrenci velileri kısacası tüm üniversite bileşenlerinin ve onların temsilcisi olan yapıların karar alma süreçlerinde yer alması ve etkin katılımı ile mümkündür.