Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç`ın YÖK önünde yapmış olduğu basın açıklaması metni:
Bugün burada 12 Eylül askeri darbesinin bu ülke üniversitelerinin başına musallat ettiği YÖK`e ve onun son dönemlerde giderek artan anti-demokratik, piyasacı uygulamalarına karşı durmak, tepkimizi ve tavrımızı ortaya koymak amacıyla toplanmış bulunuyoruz. Bizler demokratik-kamusal eğitim, özgür bilim, özerk-demokratik üniversite anlayışı ile ülkenin dört bir yanından gelen bilim insanları, üniversite bileşenleri, yani üniversitelerin gerçek sahipleriyiz. Önünde toplandığımız YÖK ise anti-demokratik bir dizi uygulama ve iş güvencemizi ortadan kaldıran esnek istihdam politikalarıyla merkezi otoritenin ve sermayenin temsilcisidir.
Bu dönem YÖK otoritesini elinde tutan, bir zamanların sözde muhalifi muhafazakar siyasi eğilim, geçmişte yaptıkları eleştirilerin tümünü unutarak, üniversite özerkliğine, kamusal eğitime ve dolayısıyla ülkemizdeki yükseköğretimin bilimsel niteliğine karşı bir saldırı niteliği taşıyan bu temel zihniyeti aynen sahiplenmekte ve derinleştirmektedir.
YÖK`ün 2547 sayılı Yasa ile ilgili bir takım değişikleri gündeme aldığını biliyoruz. Sözde demokratik açılımlar niyetiyle yapılacağı ifade edilen bu değişiklikler, serbest piyasacı, özelleştirmeci ilkeler doğrultusunda, üniversite bileşenlerine kapalı ama siyasal iktidar ve sermaye kesimlerine açık kapılar ardında gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bugün YÖK`ün üniversite özerkliğini hiçe sayan merkeziyetçiliği, YÖK Yürütme Kurulu içindeki bir grubun, siyasal iktidarın ve sermaye kesimlerinin taleplerini tek başına karar haline getirebildiği bir dereceye ulaşmıştır.
Türkiye`de Yükseköğretim alanında bir yeniden yapılanma ihtiyacının ne kadar elzem olduğunu biliyoruz. Ancak bu süreç, anti-demokratik bir tarzda, konunun gerçek taraflarından kaçırılarak kapalı kapılar ardında gerçekleştirilemez. Bu şekilde devam edecek olan bir süreçten; yükseköğretim sisteminde merkeziyetçiliği daha da arttıracak, kamusal niteliği bütünüyle yok edecek, bilimsel karakteri tamamen kısırlaştıracak sonuçlar dışında bir şey beklemek mümkün değildir.
Arka planını neoliberal eğitim politikalarının yükseköğretimdeki yansıması olan Bologna sürecinin yapılandırdığı bu adımlar, üniversitelerde iş güvencesine saldırı biçiminde görünürlük kazanmaktadır. Araştırma görevlilerinin iş güvencesi ve akademik özgürlük talebiyle başlattığı eylemler bu yeniden yapılandırma sürecinin olumsuz boyutlarını kamuoyu gündemine taşımıştır. Araştırma görevlilerinin 50/d maddesi kapsamında güvencesiz çalıştırılmasını kural haline getirmiş olan YÖK`ün, bir sonraki aşamada yükseköğretimin her kademesinde güvencesiz istihdamı hakim kılarak bilim insanlarını piyasaya daha da bağımlı hale getirecek bir süreci tasarladığı ortadadır. Üniversitelerdeki çalışma yaşamını altüst eden bu uygulamalar, bir yandan da gözle görülür bir siyasi kadrolaşma faaliyetiyle kol kola yürütülmektedir. Bu anlayış, yükseköğretimi bir meta, üniversite öğrencilerini de bu metayı talep eden müşteriler olarak görmektedir. YÖK`ün bu uygulamaları zaten zayıflatılmış olan üniversite özerkliğini tamamen kağıt üzerinde bırakmaktadır.
Ülkemizde yükseköğretimin acil ihtiyacı bilimsel özgürlük, demokratik işleyiş, idari ve mali özerklik, kamusal mali denetim, katılımcılık, parasız eğitim ve çalışanlara iş güvencesidir. Bu doğrultuda taleplerimiz şunlardır:
Üniversitelerde piyasalaştırmanın dayanaklarından biri olan iş güvencesiz esnek istihdama son verilmeli; bütün üniversite çalışanlarına koşulsuz iş güvencesi sağlanmalıdır. Üniversitelerin 50/d maddesi kapsamındaki araştırma görevlilerini 33/a maddesine aktarma yetkilerini ortadan kaldıran hukuksuz YÖK kararları geri alınmalıdır. Akademik atama ve yükseltme kriterleri tüm üniversite emekçilerinin katılımı ile yeniden düzenlenmeli, kazanılmış hakların devamlılığı esas alınmalıdır. Vakıf üniversitelerinde araştırma görevlilerinin burslu lisansüstü öğrencisi statüsünde gösterilip adeta kaçak işgücü olarak sigortasız çalıştırılması uygulamasına son verilmelidir. Akademik işbirliği ve kamusal eğitim yerine rekabet ve ticari eğitim mantığına dayanan performansa dayalı ücretlendirme girişimlerinden vazgeçilmelidir. Tüm öğretim elemanlarına geçim kaygısı hissetmeden bilimsel faaliyetlerini sürdürebilecekleri bir ücret verilmelidir.
Üniversite bileşenlerini demokratik bir şekilde karar süreçlerine dahil etmeyen hiçbir adım yükseköğretimin sorunlarına çözüm üretemez. Gerçek çözümler ancak; üniversite emekçilerinin geçinme kaygısından, hükümetlerin siyasal tercihlerinden, YÖK`ün ya da benzeri kurumların boyunduruğundan, itaate dayalı akademik hiyerarşiden ve piyasa süreçlerinin belirleyiciliğinden uzak ve tüm üniversite bileşenlerinin karar alma süreçlerine dahil edilmesiyle üretilebilir. Eğitim Sen bu amaçlar doğrultusundaki örgütlü mücadelesini, özerk demokratik üniversite idealine ulaşana kadar yorulmaksızın ve bu ilkelerden taviz vermeden sürdürecektir. Biz biliyoruz ki en sonunda geriye YÖK değil, onun baskısı altında bu mücadeleyi yılmadan sürdürenlerin sesi kalacaktır.
İŞ GÜVENCESİ, DEMOKRATİK, KAMUSAL, ÖZERK ÜNİVERSİTE İSTİYORUZ!
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN EĞİTİM-SEN!