Özgür Bilim – Özerk Demokratik – Katılımcı Bir Üniversite İstiyoruz!

102

Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer`in  açıklama metni:

5 Kasım 2006

Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK), 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından üniversiteler üzerinde bir baskı aracı olarak kurulmuştur. 12 Eylül zihniyeti gençliğin üzerinde YÖK düzeni ile etkin kılınmıştır. 12 Eylül ile birlikte, toplum Türk-İslam sentezi doğrultusunda gerici düşüncelerin etkisi altına alınırken, üniversitelerde buna paralel olarak ırkçılığın ve gericiliğin hegemonyası altına girdi. YÖK, bu zihniyetin kurucusu, temsilcisi ve güvencesi olarak 25 yıldır görevini (!) sürdürüyor.

YÖK üniversiteler üzerinde düzenin baskı aygıtı işlevi ile birlikte, üniversitelerin yeni liberal politikalar doğrultusunda yeniden yapılandırılmasında da etkin rol almıştır. YÖK`ün kuruluşu ile birlikte özel üniversiteler kurulmuş, kamu üniversitelerinde de harçlarla paralı eğitime adım atılmıştır.

Üniversiteler sermaye ile kurduğu ilişki doğrultusuna değişiyor, piyasanın bir aktörü haline geliyor. Üniversitelerin toplumsal ve bilimsel niteliği ortadan kalkarak, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda eğitim yapan, sermayeye eleman  yetiştiren ve sermaye için bilgi ve teknoloji üreten merkezlere dönüşüyor. Bu değişim üniversiteyi, toplum için bilim üretme gibi temel niteliğinden kopartıyor.

Üniversitelerin ve YÖK`ün değişimi uzun zamandır gerek siyasal iktidarların gerekse de bizzat YÖK`ün temel gündemlerinden birisini oluşturuyor. Her iki tarafın değişim programının özü de neo-liberal politikalara dayanıyor. Yapılmak istenen kısaca sermayeyi üniversitelerde doğrudan etkin kılmaktır. YÖK`ün hazırladığı strateji raporu ile hükümetin hazırladığı yasa taslağının ortak noktası: ‘üniversitelerin bir işletme olarak kendi kaynaklarını yaratması, öğrencilerin ekonomik gelir kaynağı olarak tanımlanması, bilginin piyasa için üretilerek üniversitelerin piyasada rekabet eder hale gelmesi`dir. Bu tanımlama ile; özel üniversitelerin yanı sıra artık kamu üniversiteleri de işletme mantığı ile ele alınıp düzenlenmekte üniversitelerin kamusal niteliği ortadan kaldırılmaktadır.

Kamusal niteliğin ortadan kalkması bir yanıyla üniversiteyi bilimsellikten ve toplumsallıktan uzaklaştırıp piyasa aktörü haline getirirken, diğer yandan da öğrencilerin müşteri olarak tanımlanması anlamına gelmektedir. Bu anlayış orta ve uzun vadede kamu üniversitelerinin de paralı hale getirilmesini ve yoksul emekçi çocuklarına üniversite kapılarının kapatılması anlamını taşımaktadır.

Bütün eğitim kurumları gibi üniversiteler de yukarıda ifade ettiğimiz anlayış çerçevesinde yeniden yapılandırılmaktadır. Bu yapılandırmaya karşı üniversitelerin bilimsel bilgiyi üreten, ürettiği bilgiyi toplumla paylaşan kurumlar olması, kamusal bir anlayışla yeniden tanımlanması, sermayeden ve siyasal iktidardan özerk kurumlar olması ve üniversitenin bütün bileşenlerinin karar süreçlerine katıldığı, söz ve yetki hakkı olduğu bir demokrasi anlayışının geliştirilmesi ile mümkündür.

Bu Kavgadan Üniversite Kazanmaz Ne AKP Ne YÖK

Üniversiteler üzerinde uzun süredir bir kavga sürüyor, bir yanda YÖK diğer yandan ise AKP. Üniversiteler iki tür gericilik arasında sıkıştırılmakta, bütün toplum kesimlerinde olduğu gibi üniversitelerde de laik-antilaik cepheleşme yaratılmaktadır. YÖK ve AKP tarafından hazırlanan üniversite reformlarının tamamı özde aynıdır, sermayenin ihtiyaçlarına uygun olarak üniversitelerin düzenlenmesini içermektedir.

Bu tartışma özünde üniversitelere hakim olma tartışmasıdır. Üniversitelerin bugün yaşadığı cendereden kurtulabilmesi her iki tür gericiliğin de reddedilmesi ve her iki tür gericiliğe karşı, özerk-demokratik ve bilimsel üniversitenin savunulması ile mümkündür.

Üniversiteler Üzerinde 301 Kılıcı Olarak YÖK

Türkiye`de demokrasinin durumu son aylarda, 301. madde tartışmaları ile birlikte bir kez daha görünür duruma geldi. 301, düşüncenin üzerinde ‘Demokles`in kılıcı` gibi sallanıyor. YÖK`de, üniversitelerin 12 Eylül`ü bugünkü ifadesiyle ise 301. maddesi olmaya devam ediyor.

Üniversitelerin açılması ile birlikte öğretim üyeleri ve öğrenciler yine YÖK baskısı ile karşı karşıya kaldılar. İstanbul Üniversitesi`nde geçen yıl yemek zamlarını protesto etmek için eylem yapan öğrenciler okuldan atıldılar, Adana`da yemekhane zamlarını protesto etmek isteyen öğrencilere kampüse giren polis müdahale ederek öğrencileri göz altına aldı ve son olarak da ODTÜ`de 14 öğrenci hakkında soruşturma açıldı. Öğrencilere açılan soruşturmalarla birlikte, İzmir Dokuz Eylül Üniversite`si öğretim üyesi Prof. Dr. İzge Günal, işten atılan çalışanların haklarını savunduğu için Rektör tarafından işine son verildi. Muğla Üniversitesi`nde, Kenan Evren ile yapılan televizyon programının protesto eden, ‘darbeci üniversite istemiyorum` diyen Muğla Üniversitesi öğretim görevlisi Yard. Doç. Dr Dilek Hattatoğlu`ndan hakkında soruşturma açıldı. Soruşturma sonucundan, Dilek Hattatoğlu Yard. Doç`lik unvanı alınarak öğretim üyeliğine indirildi.

Bu yaşananlar üniversitelerin halini en açık ve çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Fazla söze gerek yoktur, gören gözlerin söylediği şey de birdir, üniversiteler üzerindeki baskı aygıtı olan 2547 sayılı yasa değiştirilmeli, üniversitelerin demokratikleşmesinin sağlayacak yeni bir yasa yapılmalıdır.

Üniversiteler Karanlık Güçlerin Ellerine Bırakılıyor

YÖK, bir yandan hak arama mücadelesi yürüten, demokratik üniversite ve bilim talep eden öğrenciler üzerine her tür baskı aracını kullanarak giderken, diğer yandan da üniversiteleri karanlık güçlerin, çetelerin cirit attığı yerler haline dönüştürmektedir. Yemekhane zamlarını protesto eden öğrenciler okuldan atılırken, belinde silahla dolaşan öğrencilere dokunulmamaktadır.

Bu çeteler, faşist güçler gün geliyor, küpeli, saçı uzun gezdiği için bir öğretim görevlisine saldırıyor günü geliyor okulun içinde susturucu silahla öğrencilere saldırabiliyor. Bütün bu olup bitenler karşısında ise ne güvenlik güçleri ne okul yönetimleri bir önlem alıyor.

Bu gerici-faşist saldırılar, üniversitelerdeki her tür demokratik muhalefetin, hak arama mücadelesinin yok edilmesine yöneliktir. Eğitim ve bilim emekçileri olarak üniversiteleri dün olduğu gibi bugün de yarın da bu karanlık güçlerin eline, çetelere teslim etmeyeceğiz.

Üniversitelerde Kadınlara Yer Yok

Üniversitelerde Rektörlük seçimleri 2547 sayılı yasaya göre yapılmaktadır, bu yasa seçimlere üniversite bileşenlerinin katılımının önünde, katılımcı-çoğulcu bir üniversite yapısının kurulmasında önemli bir engeldir. Kadınların üniversitelerde yönetsel düzeyde yeterli oranda bulunmamaları bu anti-demokratik yasa ile doğrudan alakalıdır.

Eğitim Sen`in 16 üniversitedeki yönetsel düzeydeki akademik personel üzerine yaptığı cinsiyet araştırması, üniversite yönetimlerinde kadınların yer almasının ne denli güç olduğunu çarpıcı bir şekilde göstermektedir. Üniversitelerin cinsiyet kompozisyonunun daha eşitlikçi bir şekilde oluşması için çok kapsamlı bir cinsiyet eşitliği stratejisinin hayata geçirilmesi gerektiği açıktır. Kadınların üniversitelerdeki yönetsel kademelerde erkeklere göre çok daha az yer alıyor olmaları, toplumda, çalışma hayatında, aile içinde ve aslında yaşamın her alanında var olan cinsiyet eşitsizliğinin dolaysız yansımasından başka bir şey değildir. Bu açıdan üniversitelerdeki cinsiyet kompozisyonunun değişiminin ancak toplumsal bir dönüşümle birlikte gerçekleşmesi mümkün olabilir. Öte yandan üniversitelerin cinsiyetler açısından daha eşitlikçi ve demokratik bir yapıya kavuşmasının, söz konusu toplumsal dönüşümü hızlandıracağı da göz ardı edilmemesi gereken önemli bir husustur.

TALEPLERİMİZ

  • Üniversiteler siyasal iktidarların etki alanında olmaktan çıkarılmalı, üniversitelerin tüm kurumlardan, siyasi iktidardan ve sermayeden bağımsız olarak kendi kararlarını almaları sağlanmalıdır.
  • Bilimin özgürleşmesi, kamusal, özerk ve demokratik bir üniversite anlayışı ancak bu koşullarda yaşatılabilir. YÖK ve siyasal iktidarın temsil ettiği anlayışlar üniversitelerimizden ellerini tamamen çekmeli, özgür bilim ve sanat, demokratik-katılımcı yönetim ve özerk-bilimsel üniversite anlayışının hayata geçirilmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.
  • Hiç kimse yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılmamalı, yoksul-emekçi çocukların kapılarından geri dönmeyeceği bir üniversite sistemi kurulmalıdır.
  • Üniversiteler demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır. Üniversiteler hakkındaki kararlar üniversite bileşenleri tarafından verilmeli. Üniversite bileşenleri, üniversiteler hakkında söz, yetki ve karar sahibi kılınmalıdır.
  • Üniversitelerde paralı eğitim uygulamasının her türüne son verilmeli, öğrencilerin eğitim sürecindeki bütün ihtiyaçları devlet tarafından ücretsiz olarak karşılanmalıdır.
  • Üniversiteler üzerindeki gerici-faşist yapılanmaya son verilmelidir.
  • Bugün hak arama mücadelesi yürüten öğrencileri sindirme aracı olarak uygulanan soruşturma terörüne son verilmelidir.

Topluma ve insanlığa karşı sorumlu, özerk-bilimsel ve demokratik bir üniversite talebinin gerçekleşmesi, başta YÖK ve siyasi iktidar olmak üzere, üniversiteleri birer egemenlik alanı haline getirmeye çalışan her türden yapı ve anlayışlara karşı mücadele ile mümkündür. YÖK`ün üniversiteler üzerindeki baskıcı uygulamalara imkan veren, 2547 sayılı yasanın yerine, demokratik, katılımcı bir üniversite yasası hazırlanmalıdır.

Eğitim Sen olarak, üniversitelerin bütün bileşenleri ile birlikte özgür, eşit ve demokratik bir Türkiye, özerk-demokratik ve kamusal bir üniversite için mücadele etmeye devam edeceğiz.

EK

Üniversite Sisteminin Temel İlkeleri

Eğitim Sen, yükseköğretim sisteminin özerk, bilimsel ve demokratik bir ortamda; eşitlikçi, özgürlükçü ve katılımcı bir yapıda olmasını savunmaktadır. Özgürlükçü bir üniversite sisteminin oluşmasının ilk adımı, her türlü müdahaleden uzak, kendi kararlarını kendisi alabilen bir üniversite sisteminin oluşturulmasından geçmektedir. Bugün tüm dünyada kabul edilen ve akademik-bilimsel özgürlükleri ifade eden bazı evrensel ilkeler vardır. Özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik bir üniversite sistemi ancak bu ilkeler hayata geçebildiği oranda yaratılabilecektir.

  • Bilimsel bilgiyi üretmek, bu bilgiyi üretecek insanlar yetiştirmek ve üretilen bilgiyi toplumla paylaşmak üniversitenin temel hedefidir. Bu hedefler araştırma, yayın, uygulama ve eğitim araçlarıyla nitelikli bir kamusal hizmet olarak gerçekleşir.
  • Yükseköğretim sistemindeki tüm kurullar seçilmiş üyelerden oluşan kurullar eliyle yönetilirler. Rektör ve dekan, üniversite ve fakülte dışı ilişkilerde temsilci, iç ilişkilerde ise eşitler arasında birinci konumundadır.
  • Yükseköğretim kurumlarının değerlendirilmesinde, özerklik ilkesinin zorunlu bir gereği olarak özdenetim esastır. Her üniversite, kendi üyeleri arasından seçilmiş kurumlarca ve önceden belirlenmiş yasal ilke ve ölçütler çerçevesinde denetlenir. Hiçbir üniversiter kurum kendi dışındaki üst kuruluşlarca ya da profesyonel değerlendirme şirketlerince (yerli-yabancı) değerlendirilemez ve denetlenemez.
  • Eğitim, öğretim ve araştırma hakkı; ancak akademik özgürlüğün ve üniversite özerkliğinin bulunduğu bir ortamda tam olarak kullanılabilir. Akademik-sanatsal özgürlük; bilim insanlarının mevcut, egemen öğretiyle kısıtlanmadan, öğretim ve tartışma özgürlüğünü, araştırma yürütme ve sonuçlarını yayma ve yayınlama özgürlüğünü, temsili akademik organlara katılma özgürlüğünü ifade eder. Akademik özgürlük bilim insanı için sınırlandırılamaz bir temel haktır. Özerklik; üniversitelerin akademik çalışmaları, işleyiş kuralları, yönetimleri ve diğer faaliyetleri bakımından kendi iradeleriyle oluşturdukları organlar eliyle kendi kendilerini yönetmeleridir.
  • Yukarıda sözü edilen akademik ve sanatsal özgürlük ile özerk üniversiter hayat; devletten, sermayeden bağımsız olmalı, ırkçı, gerici ve cinsiyetçi güçlerin müdahalesine karşı yasal güvencelerle korunmalıdır. Aynı zamanda akademik-sanatsal özgürlük, özerk üniversitenin iç müdahalesine karşı da güvenceye alınmalıdır. Akademisyen, yurttaş olarak devlet politikaları ve yüksek öğretimi etkileyen politikalar hakkındaki görüşlerini özgürce ifade etme yolunda toplumsal değişime katkıda bulunma hakkı da dahil olmak üzere kişisel haklarını kullanırken, engelleme ve müdahaleyle karşılaşmamalı ve bu haklarını kullanmalarından dolayı cezalandırılmamalıdır.
  • Özerk üniversite katılımcı demokratik bir yapıda inşa edilmelidir. Akademik personel, idari personel ve öğrencilerin asli unsurlarını oluşturduğu üniversitede tüm karar organları bu unsurların katılımı ile aşağıdan yukarıya doğru seçim ve sürekli katılım mekanizmaları ile güçlendirilecek demokratik bir özyönetim oluşturulmalıdır. Seçilmiş, sorumlu kurullar eliyle, her düzeyde demokratik denetime açık bir yönetsel anlayış geliştirilmelidir. Kendi iç yapısında özerk olan üniversitenin topluma karşı sorumluluğunu yerine getirebilmesi için etkileşim kanallarının kurulması önemlidir. Yerel ve ulusal düzeyde oluşturulacak platformlarla etkileşim kurumsallaştırılabilir.
  • Yükseköğretim kurumları; kaynaklarını, öğrenme ortamlarını ve öğrencilere dönük tüm olanakları bilimsel araştırma, yayın ve diğer çalışmalarını nicel ve nitel anlamda geliştirmek amacıyla ve demokratik denetime açık tutarak kullanmalıdır.
  • Üniversiteler, mali yönden kamu kaynaklarıyla finanse edilen ve bu nedenle sınırlı bir özerklik içinde tanımlanabilir. Üniversite gereksinim duyduğu mali kaynakları hükümete bildirmek ve ayrılan kamu paylarını yine kamusal denetim içinde kendi öncelikleri çerçevesinde kullanabilmelidir. Üniversiteler kaynak yaratma yönelişine sokulmamalıdır. Her üniversite üyesi için bilgi alma hakkı saklı kalmak üzere, ulaşılabilirlik, açıklık ve yetkili organlar eliyle hesap sorulabilir bir düzenleme sağlanmalıdır. Üniversiteler, piyasa koşulları söyleminden uzak tutularak asli amaçları doğrultusunda parasız ve nitelikli öğretim ile yüksek düzeyde araştırma ile sorumlu kılınmalıdırlar. Üniversite ile ilgili olarak yapılacak düzenlemede, üniversitenin gelir kaynakları ve bunları kullanmaya dönük kurallar yer almalıdır.
  • Genel olarak insan hakları bildirgeleri ve özelde uluslararası üniversiter metinler, LIMA-1988, UNESCO-1997 ve 1998, Yüksek Öğretim Dünya Konferansı`nın belirlediği ilkeler esas alınmalıdır. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi`nin eğitim hakkını ayrıntılı biçimde düzenleyen 13. Maddesi çekincesiz onaylanmalıdır. Akademik özgürlüğe içkin bireysel sorumluluklar, akademik değerlendirme kıstasları, etik ilkeler, iş güvencesi ve işten çıkarılma koşullarının genel, açık ve adil biçimde düzenlenmesi gereklidir.
  • Üniversite çalışanlarını temsil eden örgütlerin eğitim-öğretim ve bilim alanındaki ilerlemelere katkıda bulunabilecek bir güç olarak değerlendirilmeleri ve diğer bileşenlerle birlikte genel üniversite politikalarının belirlenme ve uygulanma sürecinde yer almalıdır.

Eğitim Sen, üniversite sisteminin yaşadığı sorunlara yönelik kalıcı çözümler üretilmesi için gerekli adımların bir an önce atılmasını talep etmektedir. Bunun için;

  • Bütçeden eğitime ve yükseköğretime ayrılan pay en az iki katına çıkarılmalı, Yükseköğretim kurumlarının içinde bulunduğu mali sıkıntılar vakit geçirilmeksizin giderilmelidir.
  • Yükseköğretim sorunlarının yaratıcısı olan YÖK sistemi ortadan kaldırılmalıdır.
  • Üniversiteler yapının, herkesin eşit, parasız yararlanması ilkesi temelinde, insanın ve toplumun özgürleşmesine hizmet edecek bir anlayışla düzenlenmesi esas olmalıdır.
  • Yükseköğretimin kamusal ve herkes için ulaşılması gereken bir hak olduğu kabulünden yola çıkarak; harç, ikinci öğretim ücreti ve hizmetlerin taşeronlaştırılması uygulamasına son verilmelidir.
  • YÖK Kanunu`nun 33/a maddesince atamaları yapılan Araştırma Görevlilerinin kadro durumları, aynı kanunun 50/d maddesine çevrilmek istenmektedir. Bu düzenlemeyle Araştırma Görevlileri iş güvencesinden yoksun bırakılmakta ve bilimsel üniversite işini kaybetme korkusu duyan genç bilim insanlarının gelecek kaygılarına feda edilmektedir. Yapılan işlem hukuksuzdur ve yasalara aykırıdır. Araştırma görevlileri iş güvencesine kavuşturulmalı, tüm sosyal haklardan eksiksiz yararlanmaları sağlanmalıdır.
  • Akademik yükselmelerin ve özlük haklarının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
  • Türkiye`deki üniversitelerin kendini değerlendirme yetenekleri geliştirilmeli, akademik yükselmelerde nesnellik ve kişilerin özlük haklarına saygı belirleyici olmalıdır. Akademik yükselme ve atamalarda uygulanan ilke kararları ve ölçütler yasal güvenceleri ihlal eder nitelikten çıkarılmalı, özendirici çerçevede düzenlemelere geçilmelidir.
  • Üniversitelerde asistanlık kurumu yeniden getirilmeli, öğretim üyeliğinin esas kaynağına dönüştürülmelidir. Akademik unvan grupları arasında ücret makasları daraltılmalı ve ücretler yükseltilmelidir. Üniversite çalışanlarının tümü, üniversite ödeneğinden yararlanmalıdır.
  • Üniversitenin tüm bileşenleri (akademik personel, idari personel ve öğrenciler) aşağıdan yukarıya doğru seçim ve sürekli katılım ilkesi çerçevesinde karar organlarına katılmalı ve demokratik bir özyönetim güvencesi sağlanmalıdır.  Kendi iç yapısında özerk olan üniversitenin topluma karşı sorumluluğunu yerine getirebilmesi için etkileşim kanalları kurulmalıdır.  Her üniversite üyesi için bilgi alma hakkı saklı kalmak üzere, ulaşılabilirlik, açıklık ve yetkili organlar eliyle hesap sorulabilir bir düzenleme sağlanmalıdır.
  • Vakıf üniversitelerine yönlendirilen araştırma fonları yeniden kamu üniversitelerine yönlendirilmeli, bilimsel araştırmalar için ayrılan fonlar arttırılmalı, üniversitelerin her türlü teknik araç ve gereç ihtiyacı giderilmelidir.
  • Üniversitelerdeki akademik ve idari personel açıkları tespit edilmeli, Üniversitelerin nitelikli eğitim hizmeti verebilmesi için gerekli akademik ve idari personel ihtiyacı karşılanmalıdır.
  • Üniversite çalışanların tamamı Üniversite Personel Yasası kapsamına alınmalı, çalışanlara grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı tanınmalıdır.
Eğitim-Sen\'e Üye Ol! - Ön Üyelik Formu