Sendikamız tarafından hazırlanan “2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı Başında Eğitimin Durumu” raporunu bugün Genel Merkezimizde düzenlediğimiz basın toplantısıyla açıkladık. MYK üyelerimizin katılımıyla düzenlenen basın toplantısında Genel Başkanımız Feray Aytekin Aydoğan’ın açıkladığı rapor aşağıdadır.
2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı Başında Eğitimin Durumu
2019-2020 eğitim-öğretim yılı 9 Eylül Pazartesi günü başlayacaktır. Resmi ve özel öğretim kurumlarında görev yapan 1 milyonu aşkın öğretmen ve 18 milyona yakın öğrenci her yıl olduğu gibi bu yıl da çok sayıda sorun eşliğinde yeni eğitim öğretim yılına adım atacaklar.
Eğitimin niteliğinde yıllar içinde yaşanan gerileme, eğitimde yaşanan ticarileşme ve dinselleşme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocukların dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, öğretmenlerin mesleki gelişimine yönelik piyasacı müdahaleler, çocukların barınmak zorunda bırakıldıkları yurtlarda taciz ve istismara uğraması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu ve bunun gibi çok sayıda sorun eğitim sisteminin belli başlı sorunları olarak dikkat çekmektedir.
Türkiye’de son bir yıl içinde belirginleşen ekonomik kriz ve yüksek enflasyon nedeniyle halkın satın alım gücünün düşmesi nedeniyle 2019-2020 eğitim-öğretim yılında öğrenci velilerinin yapacakları eğitim harcamaları belirgin bir şekilde artmıştır. Eğitime ilk kez adım atacak olan pek çok öğrenci hangi şartlarda eğitime başlayacağının farkında olmasa da, okulların açılmasına sayılı günler kala öğrenci velilerini şimdiden çok sıkıntılı bir telaşın sardığını söylemek mümkündür. Her geçen yıl istikrarlı bir şekilde artan eğitim harcamaları, giderek bozulan gelir dağılımıyla birlikte öğrenci velilerinin bütçesini ciddi anlamda zorlar hale gelmiştir.
Herkese eşit ve parasız eğitim ilkesi ve kamusal eğitim anlayışı terk edilerek benimsenen piyasacı eğitim politikaları, eğitim hizmetinin bedelinin hizmetten yararlananlar tarafından ödenmesini, öğrenci ve velilerin ‘müşteri’ haline getirilmesini hedefleyerek toplumdaki sınıf farklılıklarını daha da belirgin hale getirmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar, farklı bölgeler birbirleriyle rekabet eder hale getirilerek eğitim hizmetleri büyük ölçüde piyasa kurallarına teslim edilmiştir.
MEB eliyle ve bir devlet politikası olarak açık ilkokul/ortaöğretim uygulamaları yaygınlaştırılmıştır. Dünya genelinde istisnai bir durum olarak uygulanan (engelli öğrenciler, örgün eğitime katılma imkânı olmayanlar vb.) açıktan eğitimin yaygınlaştırılmasından kaynaklı yaşanan sorunların çözümü için bugüne kadar hiçbir somut adım atılmamıştır. Sadece son beş yılda açık öğretime giden öğrenci sayısı yüzde 65 artarak 1,5 milyonun üzerine çıkmıştır.
Eğitimde yaşanan ve yapısal hale gelen sorunlar yıllardır görmezden gelinmeye çalışılsa da, eğitim sorunu halkın en temel gündemini oluşturmayı sürdürmektedir. Çocuklarımız eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamakta, çocuk yaşta evlilikleri önlemeye yönelik adımlar atılmamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere, kız çocukları, kırsal kesimde yaşayan çocuklar; eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanamamaktadır. Bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizlikler, anadilinde eğitim gibi en temel sorunlar, yeni eğitim öğretim yılına girilirken iktidarın ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) çözmek için hiçbir somut adım atmadığı temel sorun alanlarıdır.
Çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanması için hiçbir somut adım atılmazken, ‘çocuk işçiliği’ sorununun sürmesi, okullarda, cemaat yurtlarında ve kurslarda çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddetin artışı eğitim sisteminde yaşanan sorunlardan ayrı değildir. Türkiye’de çeşitli nedenlerle eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili Türkçe olmayan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajları günden güne artarak devam etmektedir.
Toplumsal yaşamın her alanında görülen cinsiyetçilik ve cinsiyetçi uygulamaların en yoğun görüldüğü alanların başında eğitim gelmektedir. Cinsiyetçi ve cins ayrımcı uygulamalar okullarda etkili şekilde üretilmeye devam etmekte, geleneksel cinsiyet rolleri aile, okul, hukuk, ahlak, din ve medya tarafından sistemli bir şekilde çocuklara aktarılmaya çalışılmaktadır. Bu durum ülkemizde giderek artan ‘kadına yönelik şiddetin’ en temel nedenlerinden birisidir.
Türkiye’de milyonlarca çocuk ve gencin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanmasını engelleyen, eğitimi kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda alt-üst etmek için yıllardır uğraşanların ülkeyi ve eğitim sistemini getirdiği nokta içler acısıdır.
2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı Başında Eğitimin Durumu Raporunu görmek için tıklayınız.