Eğitim Sen ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası olarak, bugün Genel Merkezimizde, Öğretmenlik Meslek Kanunu teklifinin geri çekilmesi talebiyle ortak bir basın toplantısı düzenledik. Toplantıya MYK üyelerimiz ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Başkanı Eren Edebali başkanlığındaki bir heyet katıldı.
Genel Başkanımız Prof. Dr. Nejla Kurul’un okuduğu ortak açıklama metni şöyle:
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), bugüne kadar eğitim sisteminde yaşanan her sorunda olduğu gibi, eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal, mesleki ve özlük sorunlarına tamamen piyasacı ve rekabetçi bir mantıkla yaklaşmıştır. Bu yaklaşımın son örneği, muhataplarının bilgisi dışında, kapalı kapılar ardında hazırlanan ve 31 Aralık 2021’de TBMM’ye sunulan Öğretmenlik Meslek Kanunu tasarısının, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’ndan geçirilerek Genel Kurul’a getirilmesidir. Komisyon görüşmelerine Sendikamızla birlikte özel sektörde çalışan yüz binlerce eğitim emekçisinin taleplerini ve görüşlerini paylaşmak üzere Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası (Öğretmen Sendikası) da katılmıştır. Teklif, 1 Şubat 2022 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanacaktır.
Kanun teklifinde özel okul, kurs ve özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde öğretmenlik yapan meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal hakları, ücret ve çalışma koşulları ile ilgili hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Meslek kanunu olan diğer mesleklere (doktorluk, mühendislik ve mimarlık, avukatlık, eczacılık) bakıldığında kamu-özel ayrımı yapmadan o mesleği icra eden herkesin ilgili meslek kanunu kapsamında olduğu görülmektedir. Ceza ve yaptırımlarda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na, çalışma koşulları açısından İş Kanunu’na, görev tanımı bakımından ise 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na tabi olarak çalıştırılan özel okul, kurs ve özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerindeki eğitim emekçileri belirsiz, keyfi ve sömürünün derinleştirilmesinin önünü açan çalışma koşullarıyla karşı karşıyadır. MEB’e bağlı faaliyet yürüten özel öğretim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin ağır sömürü koşulları altında çok uzun çalışma saatleri, düşük ücretler, güvencesiz ve birçok kurumda kayıt dışı çalıştırılmaları önemli eğitim sorunlarından birisidir.
Yapılan düzenleme bir meslek kanunu niteliği taşımadığı gibi, sadece birinci derecedeki öğretmenlere verilecek olan 3600 ek gösterge başta olmak üzere, ekonomik düzenlemelerle ilgili maddelerin 15 Ocak 2023 tarihinden sonra yürürlüğe girecek olması, çalışmanın seçime yönelik olduğunu açıkça göstermektedir.
Adaylık sınavının kaldırılması bir müjde olarak sunulurken, sınavın işlevinin bir değerlendirme komisyonuna devredilmesi, öğretmenlerin adaylığının kaldırılmasında bugünlerde yoğun olarak tartışılan mülakat-torpil uygulaması üzerinden yaygın bir ayrımcılığın yaşanabileceği izlenimini vermektedir.
‘Nitelikli okul/niteliksiz okul’ ayrımında olduğu gibi, kariyer basamakları üzerinden ‘nitelikli öğretmen/niteliksiz öğretmen’ algısı yaratılarak öğretmenlik mesleğinin saygınlığının daha da düşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu durum ayrıca okullarda çocuğunun sınıfına uzman ya da başöğretmenin girmesini isteyen velilerle okul idaresi ve öğretmenler arasında gerilimler yaratacak, okullarda oluşturulan ‘özel sınıfları’ daha yaygın hale getirecektir.
İktidar, eğitim sistemini ve öğrencileri mecbur bıraktığı sınav merkezli eğitim uygulamasına öğretmenleri de katmak istemektedir. Aynı işi yapan, sınıfında, branşında aynı eğitim içeriğini anlatan, benzer öğretim yöntem ve tekniklerini uygulayan ve öğrencileri benzer süreçlerle değerlendiren öğretmenleri farklı statü ve maaş uygulaması üzerinden bölmeye ve ayrıştırmaya yol açacak böylesi bir düzenlemeyi kabul etmemiz mümkün değildir. Ayrıca kariyer basamaklarını ‘kademe ilerleme cezası almamış olmaya’ bağlamak, eğitim emekçilerinin sendikal örgütlenmeden uzak tutulmasına, yanlış uygulama ve tutumlara itiraz etmemelerine yönelik tehlikeli bir adımdır.
Öğretmenlik Meslek Kanunu gündeme geldiğinde Cumhurbaşkanı’nın ‘kadrolu ve sözleşmeli öğretmenler arasındaki ayrımı kaldırıyoruz’ ifadesine rağmen bu yönde bir düzenleme yapılmamıştır. Mevcut teklifte sözleşmeli kadrolu ayrımı kalkmadığı gibi, sözleşmeli öğretmenlere sadece “sağlık ve can güvenliği” durumunda tayin hakkı tanınmış, yıllardır ciddi bir sorun olarak devam eden eşi özel sektörde çalışan sözleşmeli öğretmenlere tayin hakkı verilmemiştir.
Siyasi iktidar eğer bir meslek kanunu yapmakta samimi ise yapması gereken tek şey öğretmenlik mesleği açısından uluslararası düzeyde kabul gören en önemli belge olan “Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı”na uygun bir düzenleme yapmaktır. ILO ve UNESCO ortak belgesi olarak 5 Ekim 1966 yılında kabul edilen ve Türkiye tarafından da onaylanan tavsiye kararı öğretmenlerin toplumsal statüsüne yönelik olarak bugüne kadar atılmış en önemli ve kapsamlı adımdır.
Öğretmenlerin sadece okul içinde değil, toplum içinde de yerine getirdiği görevlerin taşıdığı önemi, uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen bir metindir. Bu metin dikkate alınmadan hazırlanan bir meslek kanununu kabul etmemiz mümkün değildir.
“Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı”, öğretmenlerin konumlarını güçlendirmeyi, haklarını geliştirmeyi ve korumayı amaçlarken, aynı zamanda uluslararası düzeyde yapılmış bir toplu sözleşme niteliği taşımaktadır. 145 paragraftan oluşan belge, öğretmenlik mesleğinde işe alınma, işe alınmada seçme ve formasyon, mesleğe hazırlık, değişik düzeydeki öğretmenlerin mesleki sorunları, iş güvencesi, öğretmenin hak ve sorumlulukları, disiplin işleri ve mesleksel bağımsızlık gibi konuları kapsamaktadır. Temel ücret, çalışma süreleri ve koşulları, özel izinler, araştırma izinleri, tatil, eğitim-öğretim yardımcı personelleri, sınıf mevcutları, öğretmen değişimi, uzak bölgelerde ve kırsal kesimde çalışan öğretmenler ile ilgili özel düzenlemeler, aile yükümlülükleri olan öğretmenlerle ilgili düzenlemeler, sağlık, sosyal güvenlik ve emeklilik gibi konuların da olduğu temel bir belgedir.
Eğitim Sen, yıllardır sadece öğretmenlerin değil, eğitim kurumlarında çalışan tüm eğitim ve bilim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Nitelikli eğitim için öğretmenler kadar emeği olan idari ve teknik personel, yardımcı hizmetliler sınıfı ve 4-B statüsünde çalışan eğitim emekçilerinin hakları ve talepleri de dikkate alınmalıdır. Öğretmenler için düşünülen iyileştirmeler, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi ile birlikte ele alınmalıdır.